Çeviri: Andre The Giant'ın Ölümü ve Hayat Hikayesi

 Yazar: Dave Meltzer

Yazı Tarihi: 8 Şubat 1992


Profesyonel güreş tarihinin en büyük adamlarından ve en büyük gişe drawlarından biri olan Andre the Giant, 27 Ocak'ta uykusunda, muhtemelen bir kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Ölüm anında 46 yaşında olan Andre, muhtemelen dünya çapında en ünlü ikinci profesyonel güreşçiydi ve buna paralel olarak, muhtemelen uluslararası alanda tarihin en büyük ikinci gişe çeken ismiydi.




Güreş dünyasında basitçe "The Giant" (Dev) olarak tanınan Andre, 28 yıl boyunca profesyonel güreşti ve bu sürenin büyük kısmında uluslararası bir süper yıldız olarak sahne aldı. 1970'li yıllarda Andre, tartışmasız şekilde dünyanın en ünlü güreşçisiydi; en büyük uluslararası gişe yıldızıydı ve en yüksek ücret alan performans sanatçısıydı. Aynı zamanda gezegendeki en tanınmış sporculardan biriydi. Andre, 29 Mart 1987'de Hulk Hogan ile WrestleMania III ana etkinliğinde karşı karşıya geldiğinde, tarihin ücretli biletle en fazla izleyici çeken güreş organizasyonunun başrolündeydi. Pontiac Silverdome'da 90.817 ücretli seyirciyle tamamen dolan etkinlik, aynı zamanda tarihteki ilk milyon dolarlık canlı gişe hasılatına ($1.599.000) ulaştı, kapalı devre yayın geliri açısından da rekor kırdı ($5.200.000). Ayrıca pay-per-view satın alma oranı rekorunu da kırdı (resmî olarak %10.2 olarak raporlandı ancak muhtemelen gerçekte %8 civarındaydı). Bu rakam daha sonra boks tarafından geçildi ancak güreş dünyasında hâlâ bu seviyeye yaklaşılabilmiş değil. Kapalı devre ve satın alma oranı rekorlarının uzun yıllar boyunca kırılamayacağı düşünülüyor.



5 Şubat 1988’de, Andre’nin Hulk Hogan ile Indianapolis’te yaptığı rövanş maçı, Amerika Birleşik Devletleri’nde 30 yılı aşkın bir sürenin ardından yayınlanan ilk canlı prime-time (ana yayın saati) ağ özel yayını olarak ekrana geldi. Bu yayını 33 milyon kişi izledi ve bu, ABD’deki en çok izlenen profesyonel güreş maçı olarak tarihe geçti. Bu rekorun da uzun yıllar boyunca kırılamayacağı öngörülüyor.


Andre the Giant’ın hayat hikâyesi, adeta nihai bir Faustvari anlaşmaydı. Ancak onun kaderi neredeyse doğduğu anda belirlenmişti. 19 Mayıs 1946’da Fransa’nın Grenoble kentinde Andre Rene Rousimoff adıyla dünyaya gelen Andre, nadir görülen bir bez hastalığı olan akromegali ile doğdu. Bu hastalık, vücudun sürekli büyüme hormonu salgılaması sonucu oluşuyordu. Andre’nin sürekli büyümesine ve çevresindeki en büyük ve en güçlü adamlardan biri hâline gelmesine neden oldu.



Doktorların deyimiyle, Andre, insana çok yüksek dozda büyüme hormonu verilirse neler olabileceğinin nihai örneğiydi — hem olumlu etkileri hem de yan etkileriyle birlikte. Ancak boyu artık uzamayınca, vücudu ona karşı dönmeye başladı. Sürekli büyüme bu sefer başına, ellerine ve ayaklarına yöneldi; bu bölgeler sürekli kalınlaşarak, zaten olağanüstü büyük olan vücut oranlarını daha da bozdu. Bazı çevrelerde bu durum "devlik" (giantism) olarak bilinir. Bu noktadan sonra Andre çok hızlı yaşlanmaya başladı. 50. yaş gününü görüp göremeyeceği ise başından beri şüpheliydi.



Andre en ünlüsü olsa da, bu kaderi paylaşan ilk güreş yıldızı değildi. Ünlü "French Angel" (Maurice Tillet), Andre’den çok daha kısa boyluydu ama onun da büyük elleri ve Andre’yi bile geride bırakacak derecede orantısız, iri bir yüzü vardı. Ringde teknik bir güreşçi olmasa da, French Angel büyük bir gişe yıldızıydı ve o da nispeten genç yaşta hayatını kaybetti.



Gençliğinde, akromegalinin getirdiği büyüklük ve güç sayesinde Andre dünyanın en iri ve bir bakıma en güçlü adamlarından biri hâline geldi. Bu durumun olumlu yanı, gittiği her yerde ilgi odağı olması ve etrafının her zaman arkadaşlar ve hayranlarla dolu olmasıydı. Olumsuz yanı ise, tüm bunların kısa ömürlü olacağı ve uzun vadede bedeninin neredeyse grotesk bir hâl alacağı, eklemlerinin taşıdığı yük nedeniyle dayanılmaz ağrılar çekeceği, hızlı yaşlanmanın getirdiği depresyonla yüzleşeceği ve sonunda ömrünün kısalacağı gerçeğiydi. Acı çektiği dönemlerde bile halk, onun değişen görüntüsüne hayranlıkla bakmaya devam etti.



Pek çok açıdan, Andre aynı hastalığa sahip olanlardan daha şanslıydı. Çünkü yaşadığı kısa süre içinde hayatı sonuna kadar dolu dolu yaşadı. Dünyayı gördü, yığınla para kazandı, her yerde tanındı, milyonlarca insan tarafından sevildi ve hayranlık duyuldu. En büyük tutkularından olan yemek yemek ve içki içmek konusunda, karşılaştığı hemen hemen herkesten daha fazlasını tüketebildi. Onun yaşadığı dünya olan profesyonel güreş, sert adamlarla dolu bir dünyaydı. Ancak genç Andre the Giant yalnızca boyutuna göre inanılmaz bir atlet olduğu için değil, aynı zamanda güreş dünyasında "Dev’le dalaşılmaz" sözünün yaygın olarak bilinmesi nedeniyle büyük saygı görüyordu.



Andre'nin ne kadar güçlü olduğu ya da ne kadar dayanıklı olduğu kesin olarak bilinemiyor, çünkü neredeyse hiç ciddi şekilde sınanmadı. Ancak 1973 civarında Kuzey Amerika'da sahneye çıktığında, sadece dış görünüşüne bakıldığında bile, dönemin fiziksel anlamda en ürkütücü adamı olabilir. Amerika Birleşik Devletleri'ne ayak bastığı andan itibaren, oyunun en ünlü, en popüler ve en çok seyirci çeken ismi hâline geldi. Dünyanın dört bir yanında bir bölgeden diğerine dolaşarak büyük ilgi gördü.


Andre, 1970 yılının sonlarında Avrupa’dan ayrılarak Montreal’e yerleşti. Daha sonra Kuzey Carolina, Ellerbe’de 200 dönümlük bir çiftliğe taşındı. Orada uzun boynuzlu sığırlar ve Amerikan çeyrek atları yetiştirdi. Hayatının geri kalanını bu çiftlikte geçirdi.



9 Ocak’ta babası Boris Rousimoff’un –80’li yaşlarının başındaydı– ölüm döşeğinde olduğu haberini aldı. İki gün sonra Fransa’ya uçtu ve 15 Ocak’ta babası hayatını kaybetti. Andre, ailesiyle iki hafta daha kalmaya karar verdi ve ardından eve dönmeyi planlıyordu. Çarşamba gecesi uyudu, ancak ertesi sabah şoförü otele geldiğinde telefonlara cevap vermedi. Sonunda otel personeli kapıyı kırarak içeri girdi ve Andre’yi ölü buldu. Otopsi yapılmadığı için resmi ölüm nedeni belirlenmedi, ancak uykusunda kalp yetmezliğinden öldüğüne inanılıyor.



Andre, ölümünden 48 saat sonra yakılmayı vasiyet etmişti, ancak Salı günü itibarıyla bu henüz gerçekleştirilememişti çünkü Fransa’da onun kadar büyük bir kişiyi kremasyonla yakabilecek bir yer bulunamamıştı. Avukatları bu konuda hâlen çalışmaktaydı. Vasiyetine göre külleri çiftliğine serpilecek ve burada bir anma töreni düzenlenecek. Törenin kesin tarihi henüz belli değil, ancak 16 Şubat civarında yapılması planlanıyor.



Andre, iki erkek ve iki kız kardeşiyle birlikte beş çocuklu bir ailenin üyesiydi. Babası 1.88 m, annesi ise 1.57 m boyundaydı. Kardeşlerinin hepsi normal boyutlardaydı. Rivayete göre Andre, boyunun uzunluğunu, kendisi doğmadan önce ölen ve yaklaşık 2.34 m boyunda, 230 kilodan ağır olduğu söylenen büyükbabasından almıştı. Ancak, dünyanın en heybetli adamı hakkında anlatılan pek çok efsane gibi, bu hikâyede de gerçeğin nerede bittiği ve masalın nerede başladığını kestirmek zor.




Andre’yi güreşe başlatan kişi olduğunu, onu ilk kez Fransa’da keşfettiğini, profesyonel güreşe girmesi için ikna ettiğini ya da onu Amerika’ya getirdiğini iddia eden birçok kişi vardır. Andre’nin kariyerinin başlangıcı bir gizem perdesiyle örtülüdür. 12 yaşında, boyu şimdiden 1.90’ı geçmişken evden ayrıldı. Boyutları nedeniyle bir süre ragbi, futbol ve biraz da boks denedi. Ardından güreşçilerle birlikte vakit geçirmeye başladı. İlk profesyonel güreş maçına 1964’ün sonlarında, 18 yaşındayken Fransa’da çıktı. O dönemde boyu yaklaşık 2.01 m, kilosu ise 111 kg civarındaydı. Elbette bu da yaşına göre oldukça büyük bir yapıydı ama o zamanlar için aşırı sıra dışı sayılmazdı. Ne kadar büyüdüğü konusu ise, Andre the Giant efsanesinin bir parçası olarak kalacaktır.



Andre daima 2.24 m boyunda ve 236 kg ağırlığında biri olarak hatırlanacaktır. Boyu ve efsanesi, zamanla belki daha da büyüyecektir. Özellikle hayatının son yıllarında, bu kilo rakamı muhtemelen gerçeğe çok yakındı. Hatta bazıları, öldüğü sırada 250 kilonun da üzerinde olduğunu söyler. Ancak 2.24 m boyunda değildi; hatta o boya yakın bile değildi. Bu boy iddiası, Montreal’e ilk geldiği 1970 yılının sonlarında yaratılmıştı. O dönemde dünyanın en ünlü uzun boylu sporcusu olan basketbol yıldızı Lew Alcindor (daha sonra Kareem Abdul-Jabbar olarak ün kazandı) 2.18 m idi ve promotörler Andre’yi "dünyanın en uzun ve en büyük sporcusu" olarak lanse etmek istemişti. Gerçekte Andre’nin en uzun olduğu dönemde boyu muhtemelen 2.08 m civarındaydı; belki Kuzey Amerika'da yıldız olmadan önce 2.10 m’ye kadar ulaşmış olabilir.


Basketbolcular, Andre ile tanıştıklarında onun boyunu genellikle 2.06 m (6’9”) civarında tahmin ederdi. Ancak Andre'nin orantıları, herhangi bir 2.06’lık adamdan çok farklıydı: Görece kısa bacaklar, uzun bir gövde ve devasa bir kafa. Bu nedenle bu tahminler aldatıcı olabilirdi. 1984 civarında, hem Andre hem de Wilt Chamberlain ve Arnold Schwarzenegger Meksiko’da bulundukları sırada çekilen bir fotoğrafta, Wilt’in Andre’den yaklaşık 7.5 cm (3 inç) daha uzun olduğu görülüyordu — üstelik Wilt çıplak ayakken Andre kalın topuklu ayakkabılar giymekteydi. Arnold ise ikisinin ortasında adeta cüce gibi görünüyordu, buna karşın Andre’nin Wilt’ten yaklaşık 70 kilo daha ağır olduğu anlaşılıyordu.



1970’lerin ortasında Andre, “The Six Million Dollar Man” adlı televizyon dizisinde “Bigfoot” karakterini canlandırdı. O sezon ilerledikçe “Bigfoot” karakteri, dizinin kahramanı Steve Austin’le (Lee Majors’ın oynadığı karakter) bir rövanş maçı için geri döndü. Ancak ikinci Bigfoot’u, 1960’lardaki Addams Family dizisinde “Lurch” karakterini canlandıran ve boyu hep 2.06 m olarak ilan edilen aktör Ted Cassidy oynadı. İki bölüm kıyaslandığında Cassidy’nin (Lurch) Andre’den daha uzun olduğu açıkça görülüyordu.




1976’da Andre, Shea Stadyumu’nda Muhammad Ali vs. Antonio Inoki maçının alt kartında, boksör Chuck Wepner ile yaptığı “boksör vs. güreşçi” karşılaşmasıyla dikkat çekmişti. Bu olayda Andre’yi ilk kez fark eden spor yazarları, onun boyunu 2.06 m, kilosunu ise 168 kg (370 lbs) olarak tahmin etmişti. Ancak kariyerinin ilerleyen dönemlerinde Andre, Japon güreşçi Shohei “Giant” Baba ile birçok fotoğrafa poz verdi. Bu fotoğraflarda Andre, Baba’dan yaklaşık 2.5–5 cm daha uzun görünüyordu. Bu fotoğraflar, Andre’nin yerçekimi nedeniyle omurgasının çökmeye başladığı, yaşlılık yıllarına aitti.



Andre’nin boyu onun alameti farikasıydı, popülerliğinin ve bilet satış gücünün temel sebebiydi. Ondan daha uzun birkaç güreşçi olmuştu, ama hiçbiri Andre kadar iz bırakamamıştı. Ondan daha ağır olanlar da vardı; örneğin Haystacks Calhoun gibi bazıları popüler olmuştu, ama hiçbiri Andre ile kıyaslanabilecek düzeyde değildi.



1960’ların ortasında, Andre “The Butcher” Rousimoff olarak Fransa’da güreşe başladığında, bugünkü gibi uluslararası haberleşme veya medya akışı yoktu. Aslında Andre yaklaşık altı yıl güreştikten sonra, Kuzey Amerika’daki en sadık güreş hayranları ve promotörler dışında kimse onun varlığından haberdar değildi. Elbette bu kısmın efsane ile karışmış olabileceğini de unutmamak gerekir.



Andre’nin en yakın dostu ve menajeri Frank Valois, Andre’yi 1966’da Fransa’da başrolde güreşirken tanıdığını, ertesi yıl onu İngiltere ve Almanya’ya götürdüğünü ve ardından 1971’de Montreal’e getirdiğini anlatırdı. Ancak Andre’nin Montreal’de tanıtıldığı “kurgusal” ilk hikâyede hep Edouard Carpentier’in onu keşfettiği anlatılmıştır. Carpentier, Andre’nin 1964’te Fransa’da kendisine yaklaştığını ve onun bu işi yapmasını sağladığını iddia ederdi. 1969’da tekrar Fransa’ya giderek Andre’yi Kuzey Amerika’ya getirme planını başlatmıştı. Bu görüşmenin ardından Valois’e Andre’den bahsettiğini ve ikisini tanıştırdığını da iddia ederdi.



Japonya’da ise bambaşka bir hikâye anlatılırdı. Orada anlatılanlara göre, Japon güreş dünyasında iki büyük promosyondan biri olan International Wrestling Enterprises’ın başkanı Isao Yoshihara, Avrupa’da her yıl düzenlenen Grand Prix turnuvası için yetenek avındaydı. Yoshihara, birkaç yıl önce Billy Robinson gibi Avrupalı yıldızları da ilk kez keşfeden kişi olmuştu. “2.13 m boyunda Rousimoff Canavarı” olarak lanse edilen Andre, Japonya’daki ilk maçına 3 Ocak 1970’te IWE’de çıktı. Altı haftalık bu turda yanında Avrupalı yıldız Michael Nador ve AWA güreşçisi Jim Shields (ABD’de Bull Bullinski olarak bilinir) de vardı.



Turnenin son haftasında, AWA’nın başkanı Verne Gagne Japonya’ya geldi ve IWE’nin yıldızı Shozo Kobayashi’e karşı AWA unvanını savundu. Gagne, burada “Rousimoff Canavarı”nı ilk kez gördü ve hemen potansiyelini fark etti. Ancak düşündüğü yön güreş değildi. Verne, o sırada 152 kg (335 lb) olan genç Andre’yi bir boksöre dönüştürmeyi planladı. Çünkü o dönemde boks dünyası beyaz bir ağır sıklet şampiyon adayı arayışındaydı ve böyle devasa bir beyaz adam, bilet satışları açısından büyük ilgi çekerdi. Boks izleyicileri de tıpkı güreş hayranları gibi “boy ve ebat” konusunda büyük beklentilere sahipti — örneğin Primo Carnera bunun bir örneğidir. Andre, Verne’in teklifini kabul etmedi. Ancak Japonya’da anlatılan hikâyeye göre, onu keşfeden ilk Amerikalı promotör Verne’di ve Andre’yi Fransızca konuştuğu için Montreal’e gönderdi. Ardından Andre’yi büyük şovlara alt kart güreşçisi olarak çağırmaya başladı.



Ama bu hikâye de tam anlamıyla doğru olmayabilir. Andre, 1969 yılında “Eiffel Tower Canavarı” ismiyle Yeni Zelanda’da da ringe çıkmış ve orada büyük ilgi görmüştü. 1971’in başlarında Amerikan güreş dergileri Montreal’de “7 feet 4 inch, 385 pound” olarak tanıtılan, vücut yağı neredeyse olmayan, hep gülen yüzlü bu dev adamın fotoğraflarını yayımlamaya başladı. Jean Ferre ring adıyla tanıtılan bu adam dropkick atabilecek kadar çevikti.



Andre, 1971 Mart-Mayıs ayları arasında Japonya’daki Grand Prix turnuvasına tekrar katıldı. Turnuvada Billy Robinson, Karl Gotch ve Don Leo Jonathan gibi isimler de yer alıyordu. Rousimoff, Robinson’la berabere kaldı; Gotch ve Jonathan’ı yenerek finale çıktı. Gotch maçında hakem bayıldıktan sonra Gotch, Andre’yi mükemmel bir German suplex ile sırt üstü yere vurdu ama hakem olmadığından sayım yapılmadı. Andre ardından Gotch’a arkadan saldırarak onu tuşladı ve finale çıktı. Finalde, Kobayashi ile yaptığı üç fall’lık maçın üçüncü kısmında ring dışı sayımıyla kaybetti. Bu maç Japonya’da hâlâ hatırlanmaktadır.


Jean Ferre, Montreal'e geldiğinde "Dünyanın Sekizinci Harikası" olarak lanse edildi ve anında büyük bir sansasyon yarattı. Yanında meşhur Paul Bunyan tarzı bir hikâyeyle gelmişti. Gerçek adı Ed Wiecz olan, ancak ünlü bir Fransız boksörün soyadını alarak Carpentier adını kullanan ve 1950’lerde güreşe tutkuyla bağlı Montreal halkı için en büyük cazibe merkezine dönüşen Carpentier, onu Yeni Dünya’ya tanıtan kişi oldu.



Carpentier, Fransız Alpleri'nde araba kullanırken yolun ortasına dev bir sekoya ağacının düştüğünü söyledi. Döneminin en kaslı adamlarından biri olmasına rağmen sadece 1.70 boyunda olan Carpentier, ağacı yerinden oynatmaya çalıştı ama kıpırdatamadı. Aniden ormandan hayatında gördüğü en büyük adam çıktı ve sekoya ağacını bir dal parçasıymış gibi kaldırdı. Carpentier, bu dev adamla arkadaş oldu ve onu güreşçi olması için Montreal’e getirdi.



Genç dev, Carpentier’in büyük dostu olarak hızla popüler oldu, çok para kazanmaya başladı ve yarını yokmuş gibi bir hayat sürmeye başladı. Hâlâ Montreal’de yaşayan ve 67 yaşında olan Carpentier, onun nasıl şöhrete ulaştığını şöyle anlatıyordu:



“Andre gerçekten hızlı yaşıyordu,” dedi Carpentier, Montreal Gazette gazetesine verdiği bir röportajda. “Para kazanmaya başlar başlamaz büyük beyaz bir Cadillac aldı ve şehirde onunla dolaşmaya başladı. Ağzında puro olurdu, etrafında kadınlar eksik olmazdı. Bu kadar hızlı yaşamasından endişelenirdim ama sanırım uzun yaşamayacağını hissediyordu ve bu yüzden hayatın tadını çıkarmak istiyordu.”


Jean Ferre genellikle iki kişiye karşı tek başına mücadele ettiği handikap maçlarında veya Carpentier ile birlikte 3’e 2 gibi eşsiz takım maçlarında ringe çıkardı. Tekli maçları ise genelde dönemin Montreal bölgesindeki dev kötülerine (heel) karşı olurdu; bunlar genellikle Killer Kowalski ya da Don Leo Jonathan’dı. Bu dev güreşçinin, devasa Kowalski’yi bile cüce gibi gösterdiği fotoğraflar tüm güreş dergilerinde yer aldı. Onun bilet satma potansiyeli hakkındaki haberler, Ferre'nin ABD'de ilk kez ana etkinlikte yer alacağı duyurulduğunda Amerikalı promotörlerin kulağına ulaşmaya başladı.



Bu ana etkinlik Montreal Forum'da, Jonathan'a karşı yapılan ve "Yüzyılın Maçı" olarak lanse edilen karşılaşmaydı. "Devler Savaşı" olarak tanıtılan bu maçta, Andre 2.23 m boyunda ve 175 kg (7’4, 385 lbs) olarak duyuruldu, rakibi Jonathan ise 2.06 m ve 145 kg (6’9, 320 lbs) olarak açıklandı — gerçekte Jonathan’ın boyu 1.96 m ve ağırlığı 129 kg civarındaydı. Bu maç, Kanada'nın kapalı alan güreş seyirci ve hasılat rekorunu kırdı; Forum’da 20.000'den fazla kişi salonu doldurdu.



Resmî olarak, her zaman güler yüzlü olan Ferre bu maçta “ilk kez öfkesine yenik düştü” ve diskalifiye edildi. Undercard’da yer alan diğer güreşçilerin tamamı, onun boğazladığı Jonathan’ı kurtarmaya çalıştı ama dev ellerini ayırmayı başaramadılar. Ferre’nin tek bir tokadıyla biri diğerinin üstüne uçarak yere serildi. Bu noktadan sonra karakteri sabitlendi: O dünyanın en nazik adamıydı ama onu kızdırırsanız, onu fiziksel olarak durdurabilecek kimse ya da hiçbir şey yoktu.




Bu dönemde Ferre, AWA’nın büyük organizasyonlarında özel çekim güreşçi (special attraction) olarak bazı önemli maçlarda yer aldı. Bu onun Amerika’daki ilk ciddi denemesiydi.


Gerçek adı Don Heaton olan Jonathan, şu anda 61 yaşında ve Britanya Kolumbiyası'ndaki Delta'da yaşıyor. O dönemlerde "güreş dünyasındaki en çevik büyük adam" olarak biliniyordu.

“Jean (Andre) ile güreşirken en çok hatırladığım şey, onun başının üzerindeyken tuvale olan uzaklıktı. O kadar büyük ve uzun boyluydu ki, onu yerden kaldırmak için gereken kaldıraç etkisini yakalamak neredeyse imkânsızdı. Kariyerimiz boyunca belki 20 kez karşılaştık. Yıllar boyunca gerçekten çok sert maçlarımız oldu ama ona olan saygımı asla kaybetmedim. Jean’i çok sevgiyle hatırlıyorum. Onu özellikle gençlik yıllarında oldukça iyi tanırdım, Montreal, Teksas, Avrupa ve Japonya’da birlikte seyahat ettik. Son yıllarda onunla konuşacak vakti bulamamış olmaktan dolayı gerçekten derin bir üzüntü duyuyorum. Ona bir arkadaşım olduğunu söylemek istiyordum ama biliyorsun, insan hep bir gün geç kalıyor.”



Jean Ferre’ye “Andre the Giant” ismi verilmeden ve Vince McMahon Sr. ile ilk kez görüşmeden hemen önce, AWA bölgelerinde birkaç şehirde tekli maçlarda o bölgenin baş kötüsü (heel’i), renkli ve tartışmalı karakter Superstar Billy Graham ile ana etkinliklerde yer alma şansı verilmişti.



“Sanırım onu ayaklarının üzerine ilk defa ben düşürdüm,” diye hatırlıyor Graham o dönemdeki karşılaşmalarını. “O zamanlar kimse onu yere düşüremezdi. Bu da planlı bir hareket değildi. Onu bearhug’da (ayı kucaklaması) tutuyordum ve bana ‘beni kaldır ve iplerin oraya götür’ dedi. Ben de ‘bunu yapamam’ dedim. O sadece ‘yap’ dedi. Bana bunu yapmama izin verdiğine o an çok şaşırmıştım. Eğer seni severse ringde seninle bir şeyler yapmana izin veren gerçek biriydi. Bence güreş dünyasında Andre the Giant’ın prime dönemindeki kadar görünüşüyle insanı etkileyen başka kimse yoktu. Bu boyutta bir adam için gerçekten süper bir atletti, hâlâ hareket edebildiği zamanlarda. Bu kadar büyük bir adam için biraz sakardı ama ayakları hafifti. Ayrıca çok iyi bir çalışandı çünkü kimseyi incitmezdi. Andre’ye karşı güreşip de sakatlanan kimse duyulmaz. O dev yumruğunu savurur ama asla ‘patates’ atmazdı. Eli o kadar büyüktü ki, yumruğunu hissedemezdiniz bile.”



"Andre the Giant" ismi 1973’te doğdu. Montreal bölgesi, Ferre etrafında müthiş bir ivme yakalamışken, taraftarlar artık onunla baş edebilecek bir rakip kalmadığına inanmamaya başlamıştı. Promotörler, onun bu bölgeden çıkarılması gerektiğini fark etti çünkü onunla kıyaslanabilecek fiziksel tehdit oluşturacak hiçbir heel (kötü karakter) kalmamıştı. Fakat Ferre'nin bilet çekiciliği de düşmeye başlamıştı, çünkü birkaç yıl boyunca her hafta seyircinin karşısına çıkmış ve artık yeni bir şey sunmuyordu.



Frank Valois, 1960’larda Fransa’da büyük bir yıldız olan bir güreşçiydi ve Andre’nin her şeyinden sorumlu "bakıcısı" haline geldi. Valois, Andre'yi temsilen Vince McMahon Sr. ile bir görüşme ayarladı. McMahon Sr., onun ismini Jean Ferre'den Andre the Giant'a çevirdi, Madison Square Garden’da debut yaptırdı ve Andre anında büyük bir sansasyon yarattı. McMahon, Montreal'de yapılan hataları fark etmişti — yani aşırı görünürlük yüzünden cazibesinin kaybolduğunu — bu yüzden onu dünya genelinde, her biri NWA, WWWF ve AWA'ya bağlı olan bölgelerde kısa süreli turnelere çıkardı. O dönemde bu, neredeyse her yer anlamına geliyordu ve sadece Kuzey Amerika ile sınırlı değildi. McMahon Sr., Andre’yi promotörlerin hâlâ birbiriyle iş birliği yaptığı dönemde, her bölgeye bir-iki hafta süren turnelere gönderdi. Ancak 1984'te güreş savaşları başladığında Vince McMahon Jr., Andre’nin başka hiçbir promotör için çalışmasına izin vermedi — sadece New Japan turları hariç.



Andre, ilk çıkışında 2.23 metre boyunda ve 192 kilo (7’4, 424 lbs) "katı kas" olarak tanıtıldı. Bir bölgeye gitmeden önce promotörler onun iki kolunu yana açmış şekilde poz verdiği ve her kolunda birer kadın güreşçi "oturuyormuş" gibi duran bir fotoğrafı yayınlarlardı — bu şekilde, her kolunda yaklaşık 135 kilo taşıyormuş gibi görünürdü. Elbette bu fotoğraf sahteydi; dört güreşçinin ağırlığını Andre gerçekten taşımıyordu. Sanki onun devasa boyuna bir ilüzyon daha eklemek gerekiyormuş gibi, röportajlar sırasında kameramanlar onunla oturarak konuşur ve sadece göğsünden yukarısını çekerdi — bu da onu sekiz metrelik bir dev gibi gösterirdi.



Bu tür illüzyonlar, eğer canlı gösteriyle desteklenmese bir işe yaramazdı; ancak Andre’nin sahnedeki varlığı, tek başına her şeyi tamamlıyordu.


“İnsanlar onu başta bir ilginçlik olarak görmeye geliyordu,” diyor şu anda 71 yaşında olan ve Quebec’in St. Marguerite kentinde yaşayan Frank Valois. “Ama onu bir kez gördükten sonra, sadece tek gecelik bir gösteri olmadığını anladılar.”



Ancak Andre New York’a ve ardından ABD’nin geri kalanına ulaştığında, dropkick gibi hareketler artık rafa kaldırılmıştı. “O kadar büyük bir adamın dropkick yaptığını görmek beni şaşkınlığa uğratmıştı,” diye hatırlıyor Andre’nin Quebec’teki ilk büyük rakiplerinden biri olan Wladek (Walter) “Killer” Kowalski. “Ama WWWF'e geçtiğinde ona ‘Biz sadece ringe girip insanları parçalayan iri bir canavar olmanı istiyoruz’ dediler.”



Aslında, Andre’nin hayatı bir dizi “tek gecelik gösteri”den ibaretti çünkü promotörler ondan bir türlü vazgeçemiyordu. 1973-74 yıllarındaki ilk turnesinde, hep gülümseyen Dev olarak ülke çapında seyirci rekorları kırdı. Genellikle handikap maçlarında ya da Battle Royal’larda güreştirildi ve uzun vadede bölgeye zarar vermemesi için en büyük kötü karakterlerle (top heels) karşılaşmasına izin verilmedi.



Handikap maçlarında genellikle rakibi Valois, yani menajeri olurdu. Maçları yönlendiren kişi de o olurdu. Yanında ise yerel, genellikle küçük bir açılış maçı güreşçisi yer alır, tüm darbeleri o alırdı. Battle Royal’larda – o dönemlerde en çok ilgi çeken maç türü – Andre genellikle galip ilan edilirdi.



1970’lerin ortasında Eddie Einhorn, başarısız IWA organizasyonuyla tüm güreş dünyasına meydan okumaya kalkıştığında, Andre IWA’nın etkinlik düzenlediği her şehirde güreştirildi. Böylece NWA ya da WWWF gibi yerleşik promosyonlar aynı gün karşı etkinlik düzenleyerek IWA’nın tutunmasını engellemeye çalıştı. Andre, o dönemlerde dünyanın en çok talep edilen güreşçisiydi. Büyük bir etkinlik düzenleyen her promotör onu “Fransız sosu” gibi programa dahil etmek isterdi.



Guinness Rekorlar Kitabı, Andre’yi uzun yıllar boyunca “dünyanın en yüksek ücretli güreşçisi” olarak listelemişti ve 1974’te belgelenmiş geliri 400.000 dolardı. İlerleyen yıllarda, Andre Kuzeydoğu’daki büyük arenalarda daha fazla çalışmaya başladığında, gelirinin muhtemelen 500.000 doları aştığı ve 1980’lerin ortalarında Titan Sports (WWF) ulusal hale geldiğinde bundan da fazlasını kazandığı düşünülüyor.



O dönem NWA başkanı olan Sam Muchnick, Andre, Buddy Rogers ve Jim Londos’un güreş tarihindeki en büyük seyirci çeken üç isim olduğunu söylemişti.



Valois, The Giant ile birlikte çıktıkları turneleri hatırlarken şöyle diyor:


O kocaman, sevecen bir bebek gibiydi. Ben onu oğlum gibi görürdüm, o da beni babası gibi.



Aslında "turne" demek bile yetersiz kalır. Valois, bir keresinde Cumartesi öğleden sonra Sidney, Avustralya’daki bir maça Andre’yi yetiştirdikten sonra, Pazar öğleden sonra Toronto’daki bir maça götürmek zorunda kaldığını anlatıyor. Her zaman böyle değildi belki ama hayat oldukça yoğundu. Valois’nin temel görevi, Andre’nin ringe zamanında ulaşmasını sağlamak, gerekirse özel uçak kiralamak pahasına da olsa onu arenaya ulaştırmaktı.



Bir noktada, her zaman gülümseyen dev aynı zamanda "yenilmez dev"e dönüştü. Güreş efsanesine göre, Hulk Hogan ile Pontiac Silverdome’daki o meşum karşılaşmaya kadar Andre hiçbir zaman tuş olmamıştı. Bu tam anlamıyla doğru olmasa da, Andre kariyeri boyunca son derece az "job" yapmıştır (yani maç kaybetmiştir). Elbette kariyerinin erken dönemlerinde, Avrupa’da genç, tecrübesiz ve henüz çok da devasa olmayan bir güreşçiyken birkaç kez mağlup oldu. Kowalski ve Jonathan, Quebec’in küçük kasabalarındaki gösterilerde, ilerideki rövanş maçlarını hazırlamak adına hileli galibiyetler aldılar. 1970’lerde Kobayashi ve Jerry Lawler sayıyla galip geldiler. Antonio Inoki ve Seiji Sakaguchi, Andre’nin 1974’te Japonya’daki New Japan kariyerinin ilk döneminde onu tuş etti. Bu dönemde Andre ABD’dekinden tamamen farklı bir şekilde "canavar heel" olarak sunuluyordu ama Japonya’da da en az ABD kadar büyük bir sansasyondu. Inoki’nin onu en az bir kez daha tuş ettiği tahmin ediliyor. Valois ve daha sonra Valois’nin turne hayatını bırakmasının ardından Andre’nin bakıcısı ve menajeri olan Arnold Skaaland, Japonya’da Andre’nin yanında bulunuyordu ve Inoki’ye karşı olan maçlarında kötü adam menajer rolünü üstlenmişlerdi.



Detroit ve Toronto’da hiçbir zaman kaybetmeyen The Sheik, Andre’nin ilk turne dönemlerinde bazı senaryolu rekabetlerde rövanş maçlarını kazanmıştı. Harley Race, NWA şampiyonuyken üç fall’lık maçlarda belki bir fall’lık galibiyet almış olabilir; bunun Houston’da en az bir kez gerçekleştiği söyleniyor. Stan Hansen, 1970’lerin sonlarında bir New Japan turnuvasında Andre’yi count out mağlup etti. Canek, 1982-1984 yılları arasında bir UWA unvan maçında, El Toreo boğa güreşi arenasında Andre’yi bodyslam yaparak tuş etti. Inoki, Haziran 1986’da Andre’nin New Japan ile çıktığı son turnesinde, bir kol kilidiyle ona karşı ünlü bir submission galibiyeti elde etti. Silverdome’daki meşhur Hogan maçı da bu nadir yenilgilerden biriydi. Ayrıca Avusturya’nın Graz kentinde Otto Wanz’a da yenilmişti, bu galibiyet de muhtemelen count out elde edilmişti. Andre’nin yaptığı son işlerden bazıları da 1989’un sonlarında, WWF’te ana kadroda son kez yer aldığı dönemde Ultimate Warrior’a karşı yaptığı birkaç düzine bir dakikadan kısa süren squash maçlarıydı.



Yıllar geçtikçe, insanlar Andre’yi alt kademe güreşçilerle komedi maçlarında gülerek izlemek istememeye başladı ve artık Andre, gittiği bölgelerde doğrudan en büyük kötü karakterlerle karşılaşmaya başladı. En iyi gişe yapan maçları, boyut olarak kendisine yakın rakiplere karşı oluyordu. Big John Studd, Hulk Hogan (ilk WWF döneminde ve hatta daha öncesinde Alabama ve Georgia'da Terry Boulder ya da Sterling Golden olarak kötü karakterken), Blackjack Mulligan, Killer Khan, Bruiser Brody, Superstar Billy Graham gibi isimlerle meşhur rekabetler yaşadı. Ancak muhtemelen 1970’lerdeki en büyük rakibi, 6’9" boyunda ve 320 pound ağırlığında eski profesyonel Amerikan futbolcusu Ernie Ladd oldu. “Devler Savaşı” temalı maçlarda Ladd’le birlikte birçok büyük gişe başarısı elde etti. İlginçtir ki, Ladd’in futbol kariyeri çok ünlü olduğu ve gerçek boyu 6’9" olduğu için promotörler onun boyunu abartmaya çalışmadılar. Oysa o dönemde bu oldukça yaygın bir uygulamaydı. Komik olan, Andre o dönemde 7’5" olarak tanıtılıyordu ama ikisi neredeyse aynı boydaydı. Bazı güreşçiler Ladd’in Andre’den az da olsa uzun olduğunu bile söylüyordu.



1970’lerin sonlarına doğru, Valois evine geri döndü ve Florida kökenli eski hakem Frenchy Bernard, Andre’nin yeni turne arkadaşı oldu ve Andre’nin ölümüne kadar onunla yaşadı. Valois, Sr. 1984’te işi Jr.’a devredene kadar New York ofisinden maaş almaya devam etti. Ancak Vince McMahon Jr. devralınca Valois ile yollar kesildi ve Andre ile iletişimi koptu.



“Bunu asla kişisel algılamadım,” diyor Valois. “O dönemlerde çok büyük bir cazibe merkeziydi. Harika bir arkadaştı. 1985 ya da 1986’da iletişimimiz koptu. Hiç kavga etmedik. Hayat bizi farklı yönlere götürdü.”



Güreş dünyasında Andre ile ilgili hikâyeler efsane gibidir. 20’li yaşlarındayken, onu ünlü eden hastalık henüz vücudunu ele geçirmemişkenki dönemdeki o muazzam gücü ve heybetiyle ilgili hikâyeler anlatılır. Ama en meşhur hikâyeler genellikle onun yeme ve içme konusundaki aşırılıklarıyla ilgilidir. Kavga hikâyeleri de anlatılır ama Andre’nin öyle pek kavga ettiği bilinmez. Bu nedenle o tür hikâyeler genellikle “kavga çıkmak üzereydi, Andre geldi, kimse yumruk bile atamadan kavga sona erdi” şeklindedir. Dolayısıyla Andre’nin hikâyeleri genellikle içkiyle ilgilidir.



Nadir bir kavga hikâyesi Güney Afrika’dan gelir. Ülkenin en ünlü güreşçisi Jan Wilkens (aynı zamanda promotördü) —1970’ler boyunca ülkenin dünya şampiyonluğunu elinde tutmuştu— görünüşe göre ya kendi reklamını yapmak için Andre’yi küçük düşürmeye çalıştı ya da kendi abartılmış imajına fazlasıyla inanmıştı. Rivayete göre Andre bir yumruk attı ve Wilkens üç gün sonra uyandı.



Bir başka hikâye Los Angeles’tan. Andre, “The Monster” adlı bir güreşçiyle karşılaşır. Bu kişi Tony Hernandez adında bir adamdır ve Frankenstein kıyafeti giymiştir, dev gibi görünmesi için büyük botlar giymektedir (yaklaşık 6’7" gibi göstermek için). "Yok edilemez" bir karakter olarak sunuluyordu. Andre onu maskesini çıkarmak ister; ancak farkında değildir ki bu adam, maskeli biri değil de “laboratuvarda üretilmiş Frankenstein” olarak tanıtılmıştır. Hernandez maskesinin çıkmaması için canını dişine takar çünkü karakteri tamamen yok olacaktır. Ancak Andre’ye karşı pek şansı olmaz ve oldukça kötü bir şekilde maçtan çıkar. Bu tür hikâyelerin bazıları abartılı olabilir ama yine de hepsi efsane olarak anlatılır.



Andre, güreşçiler arasında içki kapasitesiyle efsaneydi. 50 bira içip sarhoş bile olmamasıyla ilgili hikâyeler dillere destandı. Ne kadar abartılı olduklarıysa ayrı bir mesele. En ünlü hikâyelerden biri, bir oturuşta 119 şişe bira içip otel lobisinde bayıldığıyla ilgilidir. O kadar büyüktü ki kimse onu yerinden kıpırdatamamıştı. Bunun üzerine üstünü bir piyano örtüsüyle örtüp onu olduğu gibi uyumaya bırakmışlar, sanki orada büyük bir mobilya varmış gibi davranmışlardı. Bu tarzda onlarca hikâye vardır. Güreşçiler, 70’lerin ortalarında Andre’yle barlarda olduklarını ve bazı yerel kişilerin "normal boyutlardaki" güreşçileri kavgaya çekip onların sahte ya da zayıf olduklarını kanıtlama çabalarıyla ilgili gülerek anlattıkları hikâyeler vardır. Böyle bir durumda onlar birbirlerine bakar, Andre’yi çağırır ve o yerel zorbaların suratları bir anda bembeyaz kesilir, pub’dan kaçarlarmış.



McMahon Sr., Andre şehirden şehre rahatça seyahat edebilsin diye özel bir römork yaptırmıştı. İçini de her zaman Andre’nin en sevdiği uğraşla (içkiyle) vakit geçirebilmesi için stoklu tutardı. Andre aynı zamanda nam salmış bir oburdu; restoranlara girip menüdeki her şeyi sipariş ettiği anlatılırdı. Gücüyle ilgili efsaneler de vardı. Andre hiç ağırlık kaldırmamıştı ama şimdiye kadar kimsenin görmediği kalın kemik yapısına ve büyük, hacimli bir gövdeye sahipti. Kocaman kalçaları ve dev bacaklarıyla fiziksel olarak bir tonu squatlayabilecek gibi duruyordu. CBS-TV’nin sponsorluğunda yapılan Dünya’nın En Güçlü Adamı yarışmasına davet edilmişti ama katılmayı reddetti. Onun yerine güreş dünyası Billy Graham, Ken Patera, Ivan Putski ve Jerry Blackwell’i (sonuncusu Patera’nın şaka yollu önerisiydi) gönderdi. Gençliğinde büyük arabaları kaldırıp yerinden oynattığı hikâyeleri hâlâ anlatılır. Ama gerçekten ne kadar güçlüydü?



"Çekme gücü açısından olağanüstü güçlüydü," diye hatırlıyordu Billy Graham. "İtme gücü açısından o kadar da etkileyici değildi. Ringde seni oraya buraya çekmesi gibi şeyler onun için çocuk oyuncağıydı. Ama biriyle overhead press yapmak ya da military press gibi bir itme hareketi gerekiyorsa, o konularda çok güçlü sayılmazdı."



Yıllar geçtikçe Andre yaşlandı ve daha da ağırlaştı. Bir dönem 7’5’’ (2.26 m) olarak tanıtılıyordu ama zamanla 7’4’’ (2.24 m) olarak bilinir oldu; bu da daha az abartılıydı. Kilosu 445 pound’dan 485’e ve sonunda 500 pound’u (yaklaşık 227 kg) geçti. Bu noktada artık tamamen kaslı bir vücuda sahip olmaktan uzaktı. Birçok kişi, eğer Andre kendine fiziksel olarak iyi baksaydı, spor salonuna gitseydi, daha az içki içseydi, belki de gelmiş geçmiş en olağanüstü fiziksel örnek olabileceğini söylemiştir. Ama bu tarz şeyler onu pek ilgilendirmiyor gibiydi. Zaten doğduğu andan itibaren kaderi belli gibiydi. Yıllar geçtikçe, her zaman gülümseyen dev, gitgide daha az gülümsemeye başladı. Belki de bunun sebebi, vücudunun kendi aleyhine dönmesinin acısıydı. Belki de kendi sonunun kaçınılmazlığının farkına varmasının acısıydı.



“Ne kadar içki içebildiğini hatırlıyorum,” diye anlatıyordu Kowalski, Montreal Gazette’e verdiği bir röportajda. “Gerçeklikten kaçmak için içiyordu. Bu dünyada uzun süre yaşamayacağını biliyordu.”



“Yıllarca, birçok farklı federasyonda güreştim,” diye anlatıyordu onun en sık rakiplerinden biri olan Big John Studd (John Minton), Pittsburgh Post-Gazette’e verdiği bir röportajda. “Nereye gitsem, herkes Andre’nin gelmesine sevinirdi. Çünkü arenaların dolu olacağını bilirlerdi. Şimdi evime bakıyorum ve eğer Andre the Giant olmasaydı sahip olmayacağım pek çok şey görüyorum.”



“Bu benim için çok zor bir kayıp. Andre’ye büyük saygı duyardım. Gerçekten büyük bir kayıp. Hastalığından dolayı geleceğini bekliyordum ama yine de...”


Andre tam bir yalnız kurt gibiydi. Onu son gördüğümde öfkeli bir adamdı. Gerçek Andre’nin, The Princess Bride filmindeki karakteri gibi, koca yürekli, nazik bir dev olduğunu düşünmek istiyorum."



1970’lerde, güreşçilerin hiçbir şekilde ana akım medyada yer almadığı bir dönemde—neredeyse bu durumu yasaklayan bir yasa varmış gibiydi—Andre bu kuralın tek istisnasıydı. The Tonight Show’a çıkmış, Joey Bishop’la el büyüklüğünü karşılaştırmış, The Six Million Dollar Man dizisinde oynamış ve Sports Illustrated dergisinde hakkında kapsamlı bir yazı yayımlanmıştı. 1974 yılında, ülke çapındaki birçok gazete Andre’nin NFL takımlarından Washington Redskins’le deneme antrenmanına çıkacağına dair haberler ve fotoğraflar yayımlamıştı. Bu aslında daha çok bir halkla ilişkiler çalışmasıydı. Andre, denemeye hiç katılmadı. Çünkü Redskins’ten güreşten kazandığı $400,000’lık maaşını talep etti; o dönem için bu rakam NFL oyuncuları arasında neredeyse duyulmamış bir şeydi. İlk olarak Quebec’e geldiğinde, Montreal Alouettes takımı da benzer şekilde onu Amerikan futbolcusu yapma fikrindeydi.



1982 civarında, Hulk Hogan Minneapolis ve Japonya’da büyük popülerlik kazandı ve Andre’yi işin en büyük yıldızı olma konusunda geride bıraktı. İki yıl içinde ise Andre’nin yerine geçerek dünya çapında en ünlü ve en çok tanınan güreşçi oldu.



Andre’nin yenilmezliğine ilk darbe 1981 yılında geldi. Bir sabah uyandı, yataktan kalktı ve yere yığıldı. Bileği fena halde kırılmıştı. Bu sakatlık, 6’4” boyunda (yaklaşık 1.93 m), 280 pound (yaklaşık 127 kg) ağırlığında Japon yıldız Killer Khan (gerçek adı Masashi Ozawa) ile yaptığı maçlara bağlanmıştı. O dönem, Andre'nin Khan’la yaşadığı kan davası, Khan’ın güreş dünyasında en bilinen başarısı haline geldi. Andre bu noktada 500 pound sınırına iyice yaklaşmıştı. Ağırlığından dolayı hareket kabiliyeti azalmıştı ama hâlâ Khan’la birçok gerçekten heyecanlı maç çıkarabilecek durumdaydı.



Andre’nin ring içindeki en verimli dönemi muhtemelen 70’lerin sonuydu. O dönem ring psikolojisini kavramıştı, kilosu henüz aşırıya kaçmamıştı (gerçi artık fiziksel olarak fit sayılmazdı) ve hâlâ hareketli ve dayanıklıydı. Amerika’da, kendi standartları için iyi maçlar çıkardı; zaman zaman Nick Bockwinkel ve Harley Race gibi isimlerle 60 dakikalık berabere biten maçlar bile yapmıştı. Ancak Japonya’da dev bir "heel" olarak çok daha başarılıydı. Belki de en eğlenceli maçları, kendisinden çok daha küçük ama yetenekli bir isim olan Tatsumi Fujinami’ye karşıydı. O dönemde junior heavyweight şampiyonu olan Fujinami, Andre’yle inandırıcı şekilde işleyen hamle dizileri çalışır, en sonunda Andre’ye yakalanıp ezilirdi. Andre o dönem Fujinami’ye (ki o sıralar 200 pound civarındaydı) kendisini slam yapmasına bile izin vermişti.



Andre the Giant ve Hulk Hogan ilk kez 1978 civarında Alabama, Dothan’daki Houston Farm Center’da karşı karşıya geldiler. Hogan, büyük bir güreş yıldızı olarak inşa edilebilecek yeni dev isimdi ve Andre’ye yeni bir rakip olması için düşünülüyordu. İki yıl sonra Andre, Hogan’ı ulusal yıldız yapacak açılış senaryosunda yer aldı. WWF çekimlerinden birinde, o zamanlar Freddie Blassie tarafından yönetilen bir heel olan Hogan, kol pedine gizlice bir şey yerleştirip Andre’yi bir lariat ile devirdi ve onu ringde sersem halde bıraktı. Maçın sonuna doğru Hogan, Andre’yi body slam ile kaldırdı. Andre daha önce slam yemişti ama en azından Amerika’da bu slam kadar çok insan tarafından izlenen bir örnek olmamıştı.



Andre ve Hogan bu rekabeti yalnızca WWF bölgesinde değil, tüm Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Japonya genelinde tüm büyük arenalara taşıdılar. New York’taki ilk Andre-Hogan maçı, 9 Ağustos 1980’de Shea Stadyumu’ndaydı. Ana maçta Bruno Sammartino ile Larry Zbyszko arasında bir kafes maçı vardı ve bu etkinlik 35.771 ödemeli seyirci ve o zamana kadar görülmemiş 541.730 dolarlık hasılatla gerçekleşti.


Ne yazık ki, Andre'nin en ünlü maçları aynı zamanda en kötüleri arasındaydı. Hogan ile yaptığı iki maç—biri PPV ve seyirci rekoru kıran, diğeri NBC'de yayınlanan—fiziksel olarak çöküş döneminde ve sakatlıklarla boğuştuğu zamanlara denk gelmişti. Warrior ve Studd gibi isimlerle yaptığı maçlar ise daha da kötüydü, çünkü ne hareket kabiliyeti kalmayan Andre'yi taşıyacak teknik beceriye ne de onun hareketsizliğini kamufle edecek Hogan seviyesinde bir karizmaya sahiplerdi. 70'lerde ABD'de yaptığı ana etkinlik maçlarının çoğu kayda alınmamıştı. Hogan maçları hariç, belki de kariyerinin en ünlü maçı aynı zamanda en tuhaf ve tehlikeli olanlarından biriydi. 


Nisan 1986'da Andre, Akira Maeda ile ringe çıktı. Arka planda yaşananlar asla tam olarak açıklanmadı. Maeda, 1984-85'te Japonya'da "shooting-style" (gerçek dövüşe yakın tarz) maçlar yapan ilk UWF'in önemli yıldızlarındandı ve birçok UWF güreşçisi gibi o da profesyonel güreşin gerçek bir spor olmadığını savunuyordu. Gençliğinde hayranlara, güreşçilere ve gazetecilere bu yönde sert çıkışlar yapmıştı. UWF 1985 sonunda kapandığında, Maeda (aslen New Japan tarafından yetiştirilmişti) geri dönmeye ikna edildi. Gururuna yediremese de çalışmak zorunda olduğu için kabul etti ve sonunda submission stilini pro güreş hareketleriyle harmanlayan mükemmel bir güreşçiye dönüştü. Maeda, New Japan'da sadece Yoshiaki Fujiwara'ya yenilmişti—ki bu kabul edilebilirdi çünkü Fujiwara'yı gerçek bir güreşçi olarak görüyordu. 


Ancak Maeda'nın Amerikalı güreşçiler hakkındaki açıklamaları, onlarla yaptığı maçlarda işbirliği eksikliğine yol açıyordu. O dönemde Maeda'nın Japonlarla yaptığı maçlar muhteşemken, Amerikalılarla olanlar genellikle vasat geçiyordu. Andre ile ringe çıktığında ise işbirliği diye bir şey kalmamıştı. Andre, Maeda'nın submission hareketlerini hiç sallamıyor, hatta onun "shooter" gimmick'iyle alay eder gibiydi. Andre'nin sürekli Maeda'nın gözlerine hamle yapmaya çalışması da korkutucuydu—özellikle o boyuttaki biri böyle bir hamle yapınca. Kısa sürede maç tamamen dağıldı ve neredeyse gerçek bir kavgaya dönüştü. O dönemde hareket kabiliyeti neredeyse kalmamış olsa da Andre hala 500 pound'un üzerinde bir devdi. Maeda, Andre'nin dizine acımasız tekmeler savurmaya başladı. Andre ise hiçbir şey hissetmiyormuş gibi duruyordu—belki de gerçekten hissetmiyordu. Maeda birkaç kez single-leg (tek bacak) yakalayıp onu devirdiğinde ise Andre'nin dengesizliği iyice ortaya çıktı—tıpkı kesilmiş bir sekoya gibi yere yığılıyordu. Ancak Maeda üzerine atlamadı, çünkü Andre onu yakalarsa boyut farkı yüzünden rezil olabilirdi. 


Andre ayağa kalkıyor, Maeda tekrar dizine vurup single-leg yapıyor, Andre yine devriliyordu. Birkaç tekrardan sonra Andre artık kalkmamaya karar verdi ve Maeda'ya meydan okurcasına yerde kaldı. Maeda, ring kenarındaki yaşlı güreşçilerden birine Andre'yi bitirmek için izin isteyip isteyemeyeceğini sordu, ancak güreşçi başını "hayır" anlamında salladı. Promotör Antonio Inoki, hiçbir açıklama yapmadan ringe atladı ve maç sonuçsuz bitirildi. Andre öfkeden deliye dönmüştü ve maçın hakemi olan yol arkadaşı Frenchy Bernard'a bağırıp Maeda'yı tekrar ringe çağırdı. Maeda ise ringden ayrılırken en sert tekmesini savurdu—bu kez hedef Andre değil, bariyerlerdi.


Sadece birkaç hafta önce, Andre, kariyerinin en ünlü Battle Royal'ini WrestleMania II'de Chicago'da kazanmıştı. Maç, aralarında NFL'in o dönem en popüler oyuncularından William "The Refrigerator" Perry'nin de bulunduğu bir düzine futbolcu içeriyordu. Andre, yaklaşık 500 pound ağırlığıyla, 330 pound'luk "Fridge"ı bile gölgede bırakıyordu ve bu yüzden bazı haber ajanslarında tekrar yer buldu. Futbolcular güreşçi olmadığı için, maçtan birkaç gün önce gizli bir prova yapıldı. Prova dönüşünde, eski Pittsburgh Steelers yıldızı Ernie Holmes, etraftakileri sıkacak kadar kendini "sert" diye övüyordu. Kimse ses çıkarmadı, ta ki Andre o derin sesiyle, "Çok konuşuyorsun, anlıyor musun?" diye patlayana kadar. Holmes, yol boyunca tek kelime etmedi—muhtemelen bir güreşçi ona, "Bu adamı kızdırmadıysan, sertin ne olduğunu bilmiyorsun," diye fısıldamıştı. 


Andre'nin kötü karaktere (heel) dönüp Hogan ile feude girmesi ve bu sayede WrestleMania III'e yol açması bir deha ürünü değildi. Zaten 14 yıldır Japonya'da kötü karakter olarak güreşiyordu. Heel olarak ne yapacağını, ABD'deki "iyi adam" (face) rolünden çok daha iyi biliyordu. Görünüşü de buna uygundu. Ne yazık ki, en büyük kazanç dönemi başlarken, fiziksel durumu çoktan kötüleşmişti. 



Andre'nin son "iyi adam" rolü, Giant Machine maskesi altındaydı. Yaklaşık bir yıl önce Japonya'da, Ichimasa Wakamatsu'nun yönettiği Machine Gun Army'de (Süper Makine ve Strong Makine ile) bu gimmickle yer aldı, ancak gimmick tutmadı. Titan, Andre'nin Jack Tunney tarafından haksız yere suspand edildiği bir angle işledi ve Andre, Giant Machine olarak geri döndü. Eski düşmanı Studd ve devasa King Kong Bundy'ye karşı mücadele etti, ancak bu angle başarısız oldu. Andre kısa sürede sahneden çekildi ve "The Princess Bride" filmi için İngiltere'ye gitti. Filmde sevimli bir devi canlandırdı ve eleştirmenlerden övgü aldı. Bu, başta Honeycombs mısır gevreği olmak üzere birkaç reklam işine kapı açtı. 


O dönemde Andre'nin sırtı ve omurgası ciddi sorunlar yaratıyordu. Büyük bir kamburla yürüyor, uzun yıllardır gülen yüzünde artık gülümseme zor beliriyordu. Güvendiği birkaç güreşçi dışında insanlardan uzaklaşmış, içine kapanmıştı. 1986 sonunda İngiltere'de büyük bir sırt ameliyatı geçirdi. Boyutları nedeniyle, ameliyat ekibi özel cerrahi aletler üretmek zorunda kaldı. 


Andre, 1987 Ocak'ta heel turn yaparak tüm zamanların en başarılı güreş şovuna zemin hazırladı. Hogan-Andre maçı için neredeyse tüm seyirci ve hasılat rekorları kırıldı. Titan, ikilinin daha önce hiç güreşmediğini iddia etti (oysa birçok bölgede feude girmişlerdi). Silverdome iki hafta öncesinden tükendi; eğer stadyum yeterince büyük olsaydı, 125.000 kişi alabilirdi. Bu dönemde Andre'nin fiziksel durumu neredeyse bitmişti. Uzun güreş taytının altında sırt korseğiyle ringe çıkıyor, neredeyse hiç hareket edemiyordu. Söylentiye göre, dizlerinden aşağısı tamamen uyuşmuştu. Ringde çok az tutuldu, ta ki NBC'deki rövanş maçında Hogan'dan WWF kemerini (ünlü ikiz Hebner hakem skandalıyla) alana kadar. Ardından, Ted DiBiase'e "dünya takım kemerini" satarak unutulmaz bir faux pas yaptı. Daha sonra Studd, Jake Roberts (yılandan korkup kalp krizi numarası yaptığı angle) ve Ultimate Warrior (kariyerinin en çok yenildiği feud) ile programlar yaptı. Son heel run'ında ise King Haku ile takım kemerini kazandı ve Demolition'a kaybetti. Artık neredeyse hiç yürüyemiyordu; sadece seyirci önünde hareket ediyor, backstage'te hep oturuyordu. Arenalara tekerlekli sandalyeyle taşınıyor, ringde denge için iplere tutunuyordu. Sonra tekrar kayboldu. 


Face olarak geri döndüğünde, Earthquake tarafından arkadan saldırıya uğradı—gerçekte diz ameliyatı olacağı için bu angle yapılmıştı. Ancak Earthquake ile feuduna hiç dönemedi. Summer Slam'de sakat görünümüyle bir kez belirdi, Legion of Doom onu koruyarak Earthquake ve Typhoon ile olan takım feudunu başlattı. ABD televizyonlarındaki son görünümü ise, Eylül'de Atlanta'daki Clash of the Champions 20. yıl özelinde oldu—iki bastonla yürüyordu.



1990 yılında Seiji Sakaguchi ve Giant Baba bir toplantı yaptı. Bu toplantı, rekabet halindeki iki farklı federasyonun birbirlerinden nadir bir şekilde yardım istemesini simgeliyordu: New Japan, rakip All Japan'den Andre the Giant'ı kullanmasını rica etmişti çünkü Andre'nin kariyerine duydukları saygı sonsuzdu. Andre, 1986'dan beri New Japan için turneye çıkmıyordu. Inoki'ye karşı yaptığı son yenilgi, atletik olarak artık bu tarz bir şirkete uygun olmadığının göstergesiydi. Titan için çalışıp büyük paralar kazandığı yıllarda New Japan'dan bir teklif gelmemişti. Ancak Andre'nin ABD kariyeri sona ererken, Sakaguchi, Baba'dan Andre'yi Japonya'ya getirmesini istedi. 


New Japan'ın ciddi güreş tarzında Andre'ye yer yoktu, ancak All Japan her şovda bir komedi maçı yapıyordu (genelde Baba'nın dinlenmesi için). Baba ve Andre'nin takım olması fikri ilgi çekiciydi. Andre, Eylül 1990'dan 1992 sonuna kadar yılda üç kez All Japan turnelerine çıktı. Ancak durumu giderek kötüleşiyordu. Yine de Baba, sadakatinden dolayı onu tuttu (muhtemelen haftada 15.000$ gibi rekor bir ücret ödüyordu). 1992'de artık onu tag turnuvasında bile partner yapmadı. Andre'nin son büyük maçı 21 Ekim 1992'de Budokan Hall'da Jumbo Tsuruta ve Terry Gordy ile takım olup Dory Funk, Baba ve Hansen'ı yendiği efsaneler maçıydı. Kariyerinin son maçı ise 4 Aralık'ta yine Budokan'da, Baba ve Rusher Kimura ile Haruka Eigen, Motoshi Okuma ve Masa Fuchi'ye karşı oldu. İronik olarak, Okuma da bir ay içinde hayatını kaybetti. 


Andre hiç evlenmedi. 70'lerde bir nişanlılığı oldu ama evlenmekten vazgeçti. Onu yalnızca birkaç kez görebilen 13 yaşında bir kızı vardı.  WWF, ölümünü duyurup onuruna 10 kez çan çaldı. Japonya'da All Japan benzer bir anma yaptı. Andre'nin vefatı Montreal gazetelerinin manşetindeydi; AP haberi ABD'de, CNN ve ESPN spor bültenlerinde yer buldu. Japonya, Avrupa ve Avustralya'da geniş yankı uyandırdı. İronik şekilde, kariyerinin çoğunu ABD'de geçirmesine rağmen ölümü uluslararası medyada daha çok ses getirdi. Kanada basını, Avrupa'dan gelen yoğun talep nedeniyle Andre'nin hayatına dair detaylı bir yazı hazırladı. 


Andre the Giant'ı görenler onu asla unutamaz. O eşsiz görünümü ve varlığıyla akıllara kazındı. 70'lerde canlı görenler için ilk karşılaşma anı hâlâ nettir. Dev elini sıkanlar, o hissi unutamaz. Kariyerinin son dönemlerindeki hali bu anıları hüzünlendirse de, mesleğinde azınlığa nasip olacak bir iz bıraktı. 


Bu yazı için Dave Stebbs (Montreal Gazette) ve Mark Madden'a (Pittsburgh Post-Gazette) teşekkürler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başlamak İsteyenler İçin | STARDOM Rehberi 2023

Dave Meltzer'in Gözünden Misawa'nın Ölümü ve Kariyeri

Dave Meltzer Gözünden Von Erich Mitolojisi